Belki de umut küçük bir serçenin
kanadındadır…
Yeni sanat galerisinin açılışı ve bir peri masalını
aratmayan düğününün ardından Sera James, büyüleyici bir hayat sürmeye başlar.
Ancak William Hanover’ın işlemediği bir suç yüzünden tutuklanmasıyla peri
masalı bir kâbusa dönüşür. Sera ile William korku ve endişe savaşını verirken,
Sera âşık olduğu adamın gerçekte kim olduğunu sorgulayacak, aradığı yanıtları
ise geçmişte bulacaktır.
Kája Makovský, 1939 yılında yarı Yahudi ailesini geride
bırakarak Nazi işgali altında olan Prag’dan kaçmak zorunda kalır. Üç sene sonra
İngiltere’de artık bir gazetede çalışan Kája, Nazilerin Londra’yı
bombalamasının ardından Manş Denizi’nin karşı tarafında yaşanan korkunç
olayları keşfeder. Bölgede binlerce Yahudinin katledildiğini öğrendiğinde ailesini
kurtarmak için hayatını riske atarak vatanım dediği şehre geri dönmeye karar
verir. Ancak şeytan boş durmayıp onun planlarını bozar ve Kája kendini
korkularının merkezinde, Terezin Toplama
Kampı’nda bulur…
Umuda ve hayata tutunma hikâyesinde Sera ve Kája,
yüreklerini saran inanca tutunacak ve sevdiklerini korumak uğruna sonuna kadar
savaşacaklardır. Bu, geleceklerini yok saymak anlamına gelse bile…
Kelebek ile Keman’la gönlümüzde yer edinen Kristy Cambron,
bu kez Gelincik ile Serçe’yle savaşın karanlık yüzünün çocuklardaki etkisini,
kötü bildiklerimizin de içinde iyilik taşıyabileceğini yürek burkan bir dille
anlatıyor…
“Gelincik ile Serçe bize bir kez daha Terezin Toplama Kampı’na 15,000
çocuğun gönderildiğini ve yalnızca yüzünün kurtulabildiğini dehşetle
hatırlatıyor. Bu roman sevdiklerimiz uğruna neleri göze alabildiğimizi çarpıcı
bir dille anlatıyor.”
Beth K. Vogt
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder