Sevgilisinin onu aldatmasıyla hayatına yeni yön vermeye
çalışan kızımız, (Anlatıcının kitapta adı yok) taşınırken eşyalarının çalınması ile birlikte ortada
kalır. Daha önce çalıştığı kursa gelen ve kızının odasını kiralamak
istediğini söyleyen Ayşe Hanım’a gider. Ayşe Hanım akli vasıfları tam
yerinde olmayan bir kadındır ve bu kiracıyı kızı sanır. Bu noktada
normal bir hayatı olduğunu düşünen kızımız, sıcak bir gülümsemeye, bir
kase mercimek çorbasına, kaçıp giden melankolik Gülden’nin sıcacık
yatağına dair kıskançlık besler. Özellikle Gülden’in günlüklerinin
çekiciliği, yerine konulduğu bu kızı iyice merak etmesini sağlar. Ve
hayatının yönüne yön veren Andreas!
Kızımızın
dengesini bozan, ilk görüşte aşka inandıran, o an gerçekten Gülden
olmadığına hayıflandıran adam oluverir Andreas… Varlığı göz açıp
kapayıncaya kadar süren bu adamın, ardında bıraktığı bir fotoğrafın
peşine düşen kızımız da soluğu Norveç’te alır. Bundan sonrası daha da
şaşırtıcı 👌
Gözde Kurt o kadar
güzel bir kurgu yapmış ki bütün insanî duyguları hissettim diyebilirim.
Ana karakter Gülde’nin ve yardımcı karakter olarak kabul ettiğim
anlatıcının hayatlarını okurken üzüldüm, kızdım, kıskaçlık duydum,
sevindim, endişe ettim. Sanırım bende onlar gibi bir içsel yolculuğa
çıktım. Hayatın bize getirdikleri, bizim neyi ne kadar istediğimiz ve
yapmak istediğimiz şey için attığımız adımları sıraladım. Bence
kitaptaki iki karakterde çok güçlüydü, ikisinin de adımlarını sevdim.
⚜
“İçim bir sürü ağlamakla dolu”
⚜
“Zihin, kişinin ne göreceğine karar veren bir gözlük gibiydi.”
⚜
“Aradığın
belki de sensindir, anlasana. Hep âşık olacağımız kişiyi beklediğimizi
zannederiz, bir kurtarıcıyı… Oysa beklediğimiz kendimizizdir, kendimizi
gerçekleştirmektir. Kişinin kendisini gerçekleştirmesi bir mucizedir.”
⚜
“İnsanları anlamak imkânsıza yakın. Bunun yerine kendimi anlamazdan gelmeye çalışacağım.”